ÇANAKKALE SAVAŞI
çanakkale
türkiye çanakkale
çanakkale türkiye
çanakkale
çanakkale savaşı
çanakkale destanı
çanakkale ve türkler
çanakkale anzaklar
çanakkale ingilizler
çanakkale almanlar
çanakkale anadolu
çanakkale islam ordusu
çanakkale yokluk
çanakkale açlık
çanakkale nusratullah
çanakkale ve iman
çanakkale ve zafer
çanakkale
çanakkale
türkiye çanakkale
çanakkale türkiye
çanakkale
çanakkale savaşı
çanakkale destanı
çanakkale ve türkler
çanakkale anzaklar
çanakkale ingilizler
çanakkale almanlar
çanakkale anadolu
çanakkale islam ordusu
çanakkale yokluk
çanakkale açlık
çanakkale nusratullah
çanakkale ve iman
çanakkale ve zafer
çanakkale
ÇANAKKALE SAVAŞININ TÜM RESİMLERİ BU SAYFADA
ÇANAKKALE SAVAŞININ BÜTÜN FOTOĞRAFLARI BU SAYFADA
ÇANAKKALE SAVAŞ RESİMLERİ
ÇANAKKALE SAVAŞ FOTOĞRAFLARI
ÇANAKKALE SAVAŞI
ÇANAKKALE SAVAŞI TÜM YÖNÜYLE
Doğal ve kültürel değerleri yanısıra dünya savaş tarihi açısından büyük önem taşıyan ve Mustafa Kemal komutasındaki Türk ordu birliklerinin dünyayı şaşırtan cesaret ve kahramanlıklarının sergilendiği Çanakkale Savaşlarının izlerini ve anılarını korumak amacıyla 1973 yılında Milli Park ilan edilmiştir.


Gelibolu Yarımadası'nın Saroz Körfezindeki Ece Limanı ile Çanakkale Boğazında yer alan Akbaş İskelesi arasında çizelecek bir hat oluşturur. Seddülhabir Köyü çevresindeki Tekke ve Hisarlık

Burunları, Ertuğrul, Morto, İkiz koyları, Alçıtepe, Kerevizdere, Zığındere ile kuzeydoğuda yer alan Arıburnu, Conkbayırı, Kocaçimen, Kanlısırt, Anafartalar ve Suvla koyları, savaşın cereyan ettiği başlıca alanlardır. Çanakkale Savaşları sırasında büyük cesaret göstererek şehit olan birlikler ve şahıslar adına bugün Gelibolu Yarımadasında çok sayıda şehitlik vardır.
Her biri ayrı bir kahramanlık örneği olan bu şehitliklerin en önemlisi Morto Koyu'nda, Hisarlık tepe üzerinde tüm şehitlerimizin anısına dikilen
ÇANAKKALE ŞEHİTLER ABİDES
İ'dir. Gelibolu Yarımadası üzerinde, Çanakkale Savaşlarında hayatlarını kaybeden yabancı askerler için de anıt ve mezarlıklar vardır.
ÇANAKKALE ŞEHİTLER ABİDES
İ'dir. Gelibolu Yarımadası üzerinde, Çanakkale Savaşlarında hayatlarını kaybeden yabancı askerler için de anıt ve mezarlıklar vardır.
Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde, tarihin en kanlı bölümü olarak bilinir. Türk'ün sayısız zafer, şan ve şerefle dolu tarihinin en parlak sayfasıdır. I.Dünya savaşı'ndan kısa bir süre önce, 1911-1942 yıllarında Osmanlı Devleti son Afrika
topraklarını İtalya'ya kaptırmış, 1912-1913 Balkan Hezimeti ise, Rumeli'deki son Türk hakimiyetini silip süpürmüştür. Bulgar Ordularının İstanbul kapılarını zorlaması, 500 yıldır Türk olan Rumeli'nin kaybı, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi, o zamanın devlet adamlarında siyasi yalnızlığımızın tabii bir sonucu olarak değerlendirilmiştir.

topraklarını İtalya'ya kaptırmış, 1912-1913 Balkan Hezimeti ise, Rumeli'deki son Türk hakimiyetini silip süpürmüştür. Bulgar Ordularının İstanbul kapılarını zorlaması, 500 yıldır Türk olan Rumeli'nin kaybı, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi, o zamanın devlet adamlarında siyasi yalnızlığımızın tabii bir sonucu olarak değerlendirilmiştir.

Dolayısıyla I. Dünya Savaşı'na rastlayan günlerde Osmanlı devleti yalnızlıktan ve emniyetsizlikten kurtulmak fakat, Balkan savaşının kötü hatıralarının tesiri altında kalan her iki blokta Türk ittifakını küçümsemişler ve bu ittifakın kendileri için bir yük olmasından endişe etmişlerdi. Ancak, Alman İmparatoru, her iki blok
arasındaki savaşta, Osmanlı devletinin hiç değilse bir kısım düşman kuvvetini meşgul edebileceği gerekçesiyle müdahale etmiştir.

arasındaki savaşta, Osmanlı devletinin hiç değilse bir kısım düşman kuvvetini meşgul edebileceği gerekçesiyle müdahale etmiştir.
Bu suretle Osmanlı devleti, kaderini alelacele, 2 Ağustos 1914'te "Üçlü ittifak'a bağlamıştır. İşte Çanakkale Zaferini yaratan kuvvet.
1914 yazında küçümsenen değeri hakkında yanlış teşhis konan bu TÜRK ORDUSU'dur. Avrupa'da savaş bütün şiddetiyle sürerken, hareket harbinin yerini siper harbi almıştır. Bu cephede yarma yapmak ve kesin sonuç almak son derece zorlanmıştır. Halbuki "üçlü itilaf"ın askere gücü günden güne artmaktadır.

1914 yazında küçümsenen değeri hakkında yanlış teşhis konan bu TÜRK ORDUSU'dur. Avrupa'da savaş bütün şiddetiyle sürerken, hareket harbinin yerini siper harbi almıştır. Bu cephede yarma yapmak ve kesin sonuç almak son derece zorlanmıştır. Halbuki "üçlü itilaf"ın askere gücü günden güne artmaktadır.
Bu güç , hareket savaşına müsait başka savaş alanlarında kullanılmalıdır. İngiltere Başkanı Lloyd GEORGE ve Bahriye Nazırı CHARCHILL bu görüşü benimsemişlerdir. Çanakkale Savaşları, işte bu görüşü benimseyenlerin esiridir.
queen elizabeth

queen elizabeth
18 Mart 1915'te yaklaşık bir aydır sürekli olarak bombaladığı boğazın her iki tarafındaki Türk tabyalarının artık sustuğunu varsayan 12 zırhlı, 18 muhrip, 7 mayın tarama gemisi, çeşitli nakliye destek gemisi ve uçak gemilerinden meydana gelen I. Dünya savaşının en büyük ve en modern donanması, boğazı geçme girişiminde bulunmuştur. Ancak ehliyetli ellerde sevk ve idare edilen kahraman Türk askerinin hayatını hiçe sayarak kanını fedakarca akıtması sayesinde dünyanın en modern silah ve teçhizatıyla donatılmış düşman donanması, 7 modern savaş gemisini ve binlerce askerini, kaybederek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Zira, Mehmetçik, düşmanı denizden bir adım bile geçirmemeye yemin etmiştir.

Bunun üzerine 25 Nisan ve 6 Ağustos 1915 tarihleri arasında düşman kara kuvvetleri Gelibolu Yarımdasına çıkarılmış olup, çıkarma şöyle özetlenebilir. Asıl kuvvetler Gelibolu Yarımadasının güney ucuna iki ayrı noktadan çıkacak ve boğazları kontrol eden tepeleri alacak, bunu başarmak için, iki tümenden oluşan bir Anzac (Avustralya ve Yeni Zelanda) Kolordusu Kabatepe bölgesine
çıkacak ve iki ingiliz ve bir Fransız tümeni ile bir Hint tugayından oluşan kuvvet, Seddülbahir bölgesini ele geçirecektir. Aynı anda bir aldatmaca olarak, boğazın güneyinde Kumkale bölgesinde ikinci bir çıkarma yapılacak ve bazı donanma birlikleri orada da çıkarma olacağı izlenimi vermek üzere Saroz körfezine doğru seyredecektir. Fakat, kahraman TÜRK askerinin hayatını hiçe sayarak kahramanca döğüşmesi TÜRK komutanlarının ve bilhassa Mustafa KEMAL'in üstün sevk ve idareleri sonucunda düşman başarısızlığa uğrayarak savaş, siper savaşı halini almıştır.

çıkacak ve iki ingiliz ve bir Fransız tümeni ile bir Hint tugayından oluşan kuvvet, Seddülbahir bölgesini ele geçirecektir. Aynı anda bir aldatmaca olarak, boğazın güneyinde Kumkale bölgesinde ikinci bir çıkarma yapılacak ve bazı donanma birlikleri orada da çıkarma olacağı izlenimi vermek üzere Saroz körfezine doğru seyredecektir. Fakat, kahraman TÜRK askerinin hayatını hiçe sayarak kahramanca döğüşmesi TÜRK komutanlarının ve bilhassa Mustafa KEMAL'in üstün sevk ve idareleri sonucunda düşman başarısızlığa uğrayarak savaş, siper savaşı halini almıştır.

Gelibolu Yarımdasında çıkarma yapan düşman kuvvetlerini meydana getiren askerlerin milliyetleri son derece enteresandır. İngiliz ve Fransızlar'ın yanısıra, bizimle hiç ilgisi olmayan Cezayir Berberilerini Sengal zencilerini, Avustralyalı, Kanadalı, Yeni Zelandalı ve Hintlileri üzerimize salmışlardır. Şair. Şu mısralarla, "Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer, Kaynıyor kum gibi,
tufan gibi, mahşer mi hakikat mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Avustralya'yla beraber, bakıyorsun Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler renkgarenk, sade bir hadise var ortada, vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" diyerek, bunu ne güzel dile getirmiştir.
tufan gibi, mahşer mi hakikat mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Avustralya'yla beraber, bakıyorsun Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler renkgarenk, sade bir hadise var ortada, vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" diyerek, bunu ne güzel dile getirmiştir.

Evet, düşman yalnızca birkaç devletten ibaret olmayıp, sanki karşımızda bütün dünya vardı. Düşman donanması II. Dünya Savaşı'na kadar, dünyanın gördüğü en büyük ve en modern donanmasıydı. Hal böyle iken kazanılan zaferin değeri daha iyi anlaşılmaktadır. Zira bu savaş; yenilmez sayılan devletlerin mağlubiyetidir.

Çanakkale'de tarihin kaydettiği en büyük ve en kanlı savunma savaşları verilmiştir. Bu savaşlar Mustafa Kemal gibi bir askeri dehanın Türk ve dünya kamuoyu tarafından tanınmasının sağlanması açısından son derece önem taşımaktadır. Düşman durmadan saldırmaktadır. Anafartalar ve Arıburnu cephelerinde emir komuta karmaşası vardır. Bu durum çok tehlikelidir. Yarbay Mustafa Kemal, Ordu komutanı Alman General liman Von Sandres'ten
bütün mevcut kuvvetlerin emrine verilmesini ve bundan başka çare kalmadığını bildirmiş. Alman General "Çok gelmez mi?" diye sorduğunda Mustafa Kemal, "Az gelir" diye cevap vermiştir. Ertesi gün emir gelmiş ve bütün birliklerin komutası Mustafa Kemal'e verilmiştir. Bir cephe komutanlığının çok gelip gelmeyeceğini yarbay Mustafa Kemal'e soran ve "az gelir" cevabını alan Alman General karşısındaki Türk'ün "ATATÜRK" olduğunu yıllar sonra öğrenecektir.

bütün mevcut kuvvetlerin emrine verilmesini ve bundan başka çare kalmadığını bildirmiş. Alman General "Çok gelmez mi?" diye sorduğunda Mustafa Kemal, "Az gelir" diye cevap vermiştir. Ertesi gün emir gelmiş ve bütün birliklerin komutası Mustafa Kemal'e verilmiştir. Bir cephe komutanlığının çok gelip gelmeyeceğini yarbay Mustafa Kemal'e soran ve "az gelir" cevabını alan Alman General karşısındaki Türk'ün "ATATÜRK" olduğunu yıllar sonra öğrenecektir.

Çanakkale savaşları'nın temel ağırlık noktasını, Mustafa Kemal oluşturmuştur. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları başlamadan kısa bir süre önce 2 Şubat 1915'te Tekirdağ'da yeni kurulacak olan 18'uncu Tümen Komutanlığına atanmıştır. Derhal göreve başlayan Mustafa Kemal, o tümeni kısa bir zaman içinde savaşa hazır. Seçkin bir tümen haline getirmiştir. Fakat kısa bir zaman sonra Mustafa Kemal bu bölgeden alınarak, tümeni ile birlikte Bigalı köyüne çekilmiştir. Mustafa Kemal, düşmanın Gelibolu
çıkarmasına kadar, yani 25 Nisan 1915'e kadar orada yedek kuvvet olarak kalmış, fakat Arıburnu taarruzu başlar başlamaz, kendi insiyatifi ve teşebbüsü ile emir beklemeden, Arıburnu'na yetişerek taarruza geçmiştir. Düşmanı Koca çimentepe'de durdurarak, yarımadanın tahliyesine kadar düşmanın ilerlemek için yaptığı bütün taarruzları ve şiddetli hücumları erimeye mahkum etmiş ve Türk'ün yiğit mehmetçiği Çanakkale'de sanki etten ve kemikten bir kale yaratmıştır.

çıkarmasına kadar, yani 25 Nisan 1915'e kadar orada yedek kuvvet olarak kalmış, fakat Arıburnu taarruzu başlar başlamaz, kendi insiyatifi ve teşebbüsü ile emir beklemeden, Arıburnu'na yetişerek taarruza geçmiştir. Düşmanı Koca çimentepe'de durdurarak, yarımadanın tahliyesine kadar düşmanın ilerlemek için yaptığı bütün taarruzları ve şiddetli hücumları erimeye mahkum etmiş ve Türk'ün yiğit mehmetçiği Çanakkale'de sanki etten ve kemikten bir kale yaratmıştır.

Bütün savaşlardan farklı bir savaş malzemesi görülmüştür. Bu da "İNANÇ"tır. Topa, tüfeğe, üstün kuvvete, çeliğe karşı dimdik duran ve kafa tutan bir inanç kendini göstermiştir. Mustafa Kemal'in "size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerinize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir" dediği bu savaşlarda, herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştır.

Mustafa Kemal, bu savaşı "bu öyle alelade bir taarruz değil, herkesin muvaffak olmak veya ölmek arzusuyla harekete geçtiği bir taarruzdur" diye ifade etmiştir. Burada meşhur 57'inci Alay, hiç kurtulmamacasına Mustafa Kemal'in emrine uyarak tamamen şehit olmuştur. Nitekim çeşitli milletlerden meydana gelmiş, düşman askerleri, yapışıp, kaldıkları Arıburnu'nun yalçın yamaçlarından bir adım bile ileri atamamışlardır.

Öncelikle İstanbul'u tehdit eden düşmanın Gelibolu Yarımdasına yaptığı bu taarruzu Kocaçimentepe'de durduran Mustafa Kemal, bu başarısından dolayı haklı olarak Albaylığa yükseltilmiştir. 6-7 Ağustos 1915'te Türk askerini yandan, yani Anafartalar'dan çevirmek isteyen Klıchner ordusu da bu bölgenin Grup komutanlığına atanan Mustafa Kemal'in 10 Ağustos günü ayağının tozunu silmeden giriştiği karşı taarruz sonucunda eriyip g itmiştir. Mustafa Kemal bu savaş sırasında göğsünden bir şarapnel parçası ile yaralanmış, fakat kalbi üzerindeki saat kendisini mutlak bir ölümden kurtarmıştır.

Bu savaşların akabinde 17 Ağustos'ta Kireç tepe Zaferini 21 Ağustos'ta 2'nci Anafartalar Zaferini kazanan Mustafa Kemal, düşmanı büyük hizmete uğratarak Çanakkale Muharebelerinin kaderi belirlenmiş, 9 Ocak 1916'da düşman, Türk topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Halbuki 2 Mart 1915'te İngiliz Amiral CARDEN Londra'ya "Hava bozmazsa iki haftaya kadar İstanbul'dayız" şeklinde mesaj çekmiş, ayrıca ingiliz orduları Başkomutanı General HAMİLTON, resmi raporunda ise, "Türkler, birbiri ardınca mükemmel taarruzlarda bulundular" diye yazmıştır. Hatta bu harekatı hazırlayarak idare eden W. CHURCHILL de hatıralarında muharebelerden bahsederken, Mustafa Kemal'in emsalsiz bir komutan, Türklüğün kaderine hakim bir deha olduğunun daha o zamanlarda anlaşıldığına işaret ederek, "bir Miralay'ın karşımıza çıkışı bütün talihimizi değiştirdi" diye belirtmiştir.

Mustafa Kemal'in Çanakkale'de verdiği bütün emirler kesin ve sonuç alıcıdır. O, verdiği emirde aynen şöyle demiştir. "Benimle burada muharebe eden bilcümle askerler katiyen bilmelidir ki, yuhdemize tevdi edilen namus vazifesini tamamen ifa etmek için bir adım bile geri gitmek yoktur.

İstirihat aramanın, bu istirahattan yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebediyen mahrum kalmasına sebebiyet verebileceğini cümlenize hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın hemfikir olduklarına ve düşmanı tamamen denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine şüphe yoktur". 30 Nisan'daki komutanlar
toplantısında Mustafa Kemal, "içimizde ve askerlerimizde Balkan Harbi'nin utancını bir daha görmektense, ölmeyecek yoktur. Böyleleri varsa, onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim." şeklinde kesin konuşmuştur. Çanakkale Zaferi, meydana getirdiği nihai sonuçlar açısından son derece önemlidir.

toplantısında Mustafa Kemal, "içimizde ve askerlerimizde Balkan Harbi'nin utancını bir daha görmektense, ölmeyecek yoktur. Böyleleri varsa, onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim." şeklinde kesin konuşmuştur. Çanakkale Zaferi, meydana getirdiği nihai sonuçlar açısından son derece önemlidir.
1- Çanakkale Zaferi, müttefikleriyle Rusya'nın irtibatını önlemiş, dolayısıyla savaş iki yıl uzamış, bu arada çıkan Bolşevik ihtilali ile Rusya savaş dışı kalmıştır. Bu durum ihtilal Rusyası ile müttefiklerini birbirinden ayırmış, kurtuluş savaşı yıllarında kuzeyde güvenliğimizi sağlamış ve zafere ulaşmamızı kolaşlaştırmıştır.

2- Bu savaşlar, İngiliz ve Fransız kuvvetlerini Gelibolu Yarımadasına bağlamış, Almanya ve müttefiklerinin yükleri azalmıştır.

4- Türk ordusunun zaferi, İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerindeki prestjlerine bir darbe, esir milletlere bir ümit ve istiklal ışığı olmuştur.

5- Çanakkale Zaferi, Türk askerinin direnme gücünün, fedakarlık ruhunun ve vatanseverlik şuurunun bir abidesidir. Harpten önce kıymeti üzerinde tereddüt edilen Türk ordusu, iyi sevk ve idare edildiği zaman ehliyetli ellerde, binbir yokluk ve zarurete rağmen neler yapmaya muktedir olduğunu dünyaya göstermiş ve Balkan yenilgisinin kara lekesini tertemiz kanıyla silmiştir.

6- Bilindiği gibi, büyük hadiseler olağanüstü şahsiyetleri, büyük ve müstesna kabiliyetleri meydana çıkarmaktadır. Mustafa Kemal'in ortaya çıkışında Çanakkale savaşları kader tayin edici bir merhale olarak gözümüze çarpmaktadır.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay, Truva Atı efsanesinden esinlenen İngilizlerin, 25 Nisan 1915 günü Ertuğrul Koyu çıkartmasında içine 2 bin 800 asker bindirdikleri kömür gemisi River Clyde ile Mehmetçik’i yanıltma planı yaptığını söyledi.

Çanakkale Deniz Savaşı’nda beklemedikleri bir yenilgi alan İtilaf Devletleri yeni bir plan ile Gelibolu Yarımadası’na çıkartma kararı aldıklarında, İngilizler inanılmaz bir planı da ortaya koydu. Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay, 25 Nisan 1915 tarihinde yapılan Ertuğrul Koyu çıkarmasında Truva Atı Efsanesinin bir kez daha yaşandığını söyledi.

Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay, 25 Nisan 1915’te 29. İngiliz Tümen Komutanı General Hunter Weston’un, asıl çıkarma yeri olarak Ertuğrul Koyu’nu ve Tekke Koyu’nu seçtiğini ve İngilizler’in bu çıkarmayı tarihteki Truva Atı efsanesinden esinlenerek
planladıklarını belirtti. Truva Atı Efsanesini anımsatan Atabay, Truvalı’ları yenemeyeceklerini anlayan Akhalı’ların, dostluğun bir nişanesi olarak hediye etmek üzere bir tahta at yaptıklarını, bu atın içine gizledikleri askerlerini kalenin içine sokarak hile ile savaşı kazanmayı başardıklarını hatırlattı. Yüzyıllar sonra Çanakkale Savaşı’nda tekrarlanacak benzer hileyi de anlatan Atabay,
İngilizlerin, 25 Nisan 1915 günü ticari kömür gemisi River Clyde’ı Truva Atı gibi kullandığını belirterek, “Ertuğrul Koyu çıkartması sırasında ticari kömür gemisi River Clyde sanki iskeleye yanaşmış ve kömür getirmiş bir şilep izlenimi taşıyordu. Ancak tıpkı Truva Atı’nda olduğu gibi River Cylde’tan da askerler çıktı. Amaçları bölgeyi fethetmekti. Üstelik gemide 2 bin 800 asker vardı. İlk anda bölgedeki Türk askerlerinden 20 kat daha fazlaydı. Amaçları hızla bu askerleri karaya çıkarıp Gelibolu Yarımadası’nın en önemli bölgesini işgal etmekti” dedi.

planladıklarını belirtti. Truva Atı Efsanesini anımsatan Atabay, Truvalı’ları yenemeyeceklerini anlayan Akhalı’ların, dostluğun bir nişanesi olarak hediye etmek üzere bir tahta at yaptıklarını, bu atın içine gizledikleri askerlerini kalenin içine sokarak hile ile savaşı kazanmayı başardıklarını hatırlattı. Yüzyıllar sonra Çanakkale Savaşı’nda tekrarlanacak benzer hileyi de anlatan Atabay,

İngilizlerin, 25 Nisan 1915 günü ticari kömür gemisi River Clyde’ı Truva Atı gibi kullandığını belirterek, “Ertuğrul Koyu çıkartması sırasında ticari kömür gemisi River Clyde sanki iskeleye yanaşmış ve kömür getirmiş bir şilep izlenimi taşıyordu. Ancak tıpkı Truva Atı’nda olduğu gibi River Cylde’tan da askerler çıktı. Amaçları bölgeyi fethetmekti. Üstelik gemide 2 bin 800 asker vardı. İlk anda bölgedeki Türk askerlerinden 20 kat daha fazlaydı. Amaçları hızla bu askerleri karaya çıkarıp Gelibolu Yarımadası’nın en önemli bölgesini işgal etmekti” dedi.

Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay, Ertuğrul Koyu çıkartması sırasında yaşananları ise şu şekilde özetledi:
“River Clyde gemisinde bulunan 3 tabur asker bir anda Ertuğrul Koyu’ndan karaya çıkarılacak, Harapkale Tepesi-Gözcübaba Tepesi arasından ilerleyerek buradaki zayıf Türk direnişini kolayca etkisiz hale getirerek Seddülbahir savunmasını daha ilk anda
etkisizleştireceklerdi. Saat 06.30’da bir taraftan filikalarla askerler sevk edilirken, diğer taraftan ticari River Clyde kömür gemisiyle de kıyıya asker çıkarmak için harekete geçildi. Bu kıyı Türk askerleri tarafından iyi tutulmuştu. Kıyıda bulunan Mehmetçik, yaklaşan İngilizleri şiddetli bir ateşle karşıladı. Filikalardaki erlerin birçoğu öldü. Özel tertibatlı olan ve 7 bölük taşıyan River Clyde kömür gemisi, Seddülbahir Kalesi altına yaklaşarak burna
yakın sularda kumsala oturdu. Bu sırada gün ışıyordu. River Clyde gemisi içerisinde İngilizlerin en iyi askerleri vardı. İngiliz General Başkomutan Ian Hamilton, River Clyde gemisinden karaya çıkan askerleri izliyordu. Hamilton hatıralarında bu anı, (Orada en iyi askerlerimizin Türklere üstün gelişini seyrediyoruz. Bir süre
sonra, gerçek bizi şaşırttı. Gönüllüler birliği baskına uğramıştı.
Dürbünlerimizle tüfek mermilerinin fırtınalı bir yağmur gibi River Clyde’ı hedef aldığını ve kıyı boyunca mevzilenmiş Türklerin, gemiye yaylım ateş açtıklarını gördük. Aynı zamanda cesur erlerden bir kısmı, bir işkence denizi durumunu alan sulara, boyunlarına kadar gömülü, karaya ulaşmaya çalışıyorlar. Bu erler, River Clyde’ın iskele baş omuzluğuna yanaştırılmış bir dubadan denize atlıyor ve cehennemi andıran alanı kaderlerince bazen
aşabiliyorlardı. Kıyıda bir metre su derinliğinde olan River Clyde erlerinin faciasına seyirci kalınamazdı. Herkes aynı karara vardı. Queen Elizabeth 6 inçlik toplarıyla ağır bir bombardımana başladı. Kumsalı yarım daire olarak çevreleyen köy ve yüksekteki düzlük toza dumana karıştı) şeklinde anlatıyor. Bu sahili 26. Alayın 3. Taburuna bağlı 10. Bölük savunuyordu. 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey, bu bölüğü 2 takım ile takviye etti. Ertuğrul
Koyu savunmasında, 26. Alay 3. Tabur 10. Bölük’te görev yapan ve 80 arkadaşıyla tarihe geçen Ezineli Yahya Çav
ş bulunuyordu. Onlar hem 2 bin 800 kişilik İngiliz birliğine, hem de İngiliz donanmasının topçu atışlarına direnerek tarihe geçtiler. Bu direniş aynı zamanda Seddülbahir bölgesindeki diğer çıkartmaları olumsuz olarak etkiledi. Tarihteki Truva Atı Efsanesi’nden esinlenerek planlanan İngiliz hilesi de başarısız oldu.”

etkisizleştireceklerdi. Saat 06.30’da bir taraftan filikalarla askerler sevk edilirken, diğer taraftan ticari River Clyde kömür gemisiyle de kıyıya asker çıkarmak için harekete geçildi. Bu kıyı Türk askerleri tarafından iyi tutulmuştu. Kıyıda bulunan Mehmetçik, yaklaşan İngilizleri şiddetli bir ateşle karşıladı. Filikalardaki erlerin birçoğu öldü. Özel tertibatlı olan ve 7 bölük taşıyan River Clyde kömür gemisi, Seddülbahir Kalesi altına yaklaşarak burna
yakın sularda kumsala oturdu. Bu sırada gün ışıyordu. River Clyde gemisi içerisinde İngilizlerin en iyi askerleri vardı. İngiliz General Başkomutan Ian Hamilton, River Clyde gemisinden karaya çıkan askerleri izliyordu. Hamilton hatıralarında bu anı, (Orada en iyi askerlerimizin Türklere üstün gelişini seyrediyoruz. Bir süre
sonra, gerçek bizi şaşırttı. Gönüllüler birliği baskına uğramıştı.

Dürbünlerimizle tüfek mermilerinin fırtınalı bir yağmur gibi River Clyde’ı hedef aldığını ve kıyı boyunca mevzilenmiş Türklerin, gemiye yaylım ateş açtıklarını gördük. Aynı zamanda cesur erlerden bir kısmı, bir işkence denizi durumunu alan sulara, boyunlarına kadar gömülü, karaya ulaşmaya çalışıyorlar. Bu erler, River Clyde’ın iskele baş omuzluğuna yanaştırılmış bir dubadan denize atlıyor ve cehennemi andıran alanı kaderlerince bazen

aşabiliyorlardı. Kıyıda bir metre su derinliğinde olan River Clyde erlerinin faciasına seyirci kalınamazdı. Herkes aynı karara vardı. Queen Elizabeth 6 inçlik toplarıyla ağır bir bombardımana başladı. Kumsalı yarım daire olarak çevreleyen köy ve yüksekteki düzlük toza dumana karıştı) şeklinde anlatıyor. Bu sahili 26. Alayın 3. Taburuna bağlı 10. Bölük savunuyordu. 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey, bu bölüğü 2 takım ile takviye etti. Ertuğrul
Koyu savunmasında, 26. Alay 3. Tabur 10. Bölük’te görev yapan ve 80 arkadaşıyla tarihe geçen Ezineli Yahya Çav

ş bulunuyordu. Onlar hem 2 bin 800 kişilik İngiliz birliğine, hem de İngiliz donanmasının topçu atışlarına direnerek tarihe geçtiler. Bu direniş aynı zamanda Seddülbahir bölgesindeki diğer çıkartmaları olumsuz olarak etkiledi. Tarihteki Truva Atı Efsanesi’nden esinlenerek planlanan İngiliz hilesi de başarısız oldu.”
"Derinlerdeki Tarih", "Çanakkale Geçildi mi?" gibi belgesellere imza atan Savaş Karakaş, Çanakkale Deniz Savaşı'nın dakika dakika kronolojisini çıkardı. Karakaş, "1915'in 7-8 Mart gecesi Nusrat mayın gemisinin deposunda kalan son 26 mayın Çanakkale'yi geçilmez kıldı" diyor

Yapımcı Savaş Karakaş, 92. yıldönümünün kutlandığı 18 Mart 1915'teki Çanakkale deniz savaşının dakika dakika kronolojisini çıkardı.

"Derinlerdeki Tarih", "Kayıp Denizaltılar Nerede" ve "Çanakkale Geçildi mi" gibi belgesellere imza atan Karakaş, Çanakkale'yi 18 Mart'ta geçilmez kılan sırrın, depoda kalan son 26 mayın olduğunu belirtti. Karakaş şöyle konuştu:

Nusrat mayın gemisi, 1962'de özel bir şirket tarafından kuru yük gemisine dönüştürüldü. Adı "Kaptan Nusret" olarak değiştirilen gemi, 1990'da Mersin açıklarında battı. 1999'da dalgıçlar tarafından çıkarılan geminin hurdası, şu anda Mersin'de bir parkta sergileniyor.

Karakaş, "Derinlerdeki Tarih"in bugüne kadar özenle sakladığı 1 Avustralya (AE2), 3 İngiliz (E7, E15, E20) ve 3 Fransız denizaltısı (Saphir, Mariotte, Joule) olmak üzere savaş sırasında batırılan 8 düşman denizaltısının kalıntılarıyla, her iki tarafa ait denizaltıların batırdığı savaş ve nakliye gemilerinin enkazının keşfedildiğini söyledi.

11.39: 1. Filo'daki İngiliz gemileri, ağır topları ile 14.000 yardadan merkez tabyalarımıza cehennemi bir ateşe başladılar. Queen Elizabeth Anadolu Hamidiye Tabyası'nı, Agamemnon Rumeli Mecidiye Tabyası'nı, Lord Nelson Namazgâh Tabyası'nı, Inflexible Rumeli Hamidiye Tabyası'nı yok etmek için ateş ve ölüm kusuyordu.

13.15: İngiliz muharebe kruvazörü Inflexible vuruldu. Irresistible, Cornwallis, Vengeance, Kumkale arkasından çıkıp borda düzeninde Boğaz'a girdiler.

16.20: Irresistible bir mayına çarparak, iskele yönüne yattı ve dumanlar içinde kaldı. Wear gemisi ile bir istimbot Irresistible'ın yardımına gitti.

CHP Bolu İl Teşkilatı'nın geçen yıl bastırdığı afişlerde babasının fotoğrafını görünce şaşıran 65 yaşındaki Seyran Bayseç, "Babamın o fotoğraf ile savaşın simgesi haline geldiğini öğrendim. Ancak babam 1911 doğumlu. Yani Çanakkale Savaşı başladığında 4 yaşındaydı.

O fotoğraf babam Çiğli Havaalanı'nda işçi olarak çalışırken çekilmiş" dedi.Çanakkale Savaşı'nın simgesi olarak partilerin, dernek ve odaların, birçok resmi ve özel kurumların afişlerinde kullandığı fotoğrafta yırtık kıyafetleri, ayakkabısız halleriyle gazete ve televizyonlara konu olan, Çanakkale Savaşı'nda vatanı için savaşan askerler lanse edilen kişilerin Bolu'nun Elmalık Köyü'nde oturan İbrahim Bayseç ile Niyazi Yıldırım oldukları ortaya çıktı. Bayseç ve Yıldırım'ın, İzmir Çiğli Havaalanı'nda işçi olarak çalışırken bir Alman pilota poz verdikleri, pilotun torununun geçen yıllarda fotoğrafı internette satışa çıkarması üzerine fotoğraf Çanakkale Savaşı ile simgeleşti.

CHP Bolu İl Teşkilatı'nın seçim propagandası çalışmaları kapsamında bastırdığı afişlerde babasının fotoğrafını görünce şaşıran 3 çocuk babası müteahhit Seyran Bayseç, partiye giderek fotoğrafı nereden bulduklarını sordu. Fotoğrafın Çanakkale Savaşı'nın simgesi olduğu cevabını alınca şaşkınlığı artan Seyran Bayseç, "Babam Çanakkale Savaşı'nda 4 yaşındaydı. Nasıl böyle bişey olabilir?" diyerek şaşkınlığını söyledi.

Bolu Dağı eteğinde bulunan Elmalık Köyü'nde yaşayan Seyran Bayseç, babasının 1982'de, Niyazi Yıldırım'ın ise 1994'te köyde hayatlarını kaybettiğini söyleyerek, fotoğrafın öyküsünü şöyle anlattı:"Babamın o dönemde 4 yıl süren askerliği yapmak üzere gitmesinden yaklaşık 1 yıl önce yani 1930 yılında İstanbul- Ankara tren hattını döşemek için bizim köye Alman bir ekip gelmiş.
Köyde 2-3 ay kalmışlar. Ancak Bolu Dağı'nı geçemeceyeceklerini anlayınca vazgeçmişler. Köyden giderken de `Bizimle çalışmak ister misiniz?' diyerek 12 kişiyi yanlarında götürmüşler. Onların içinde babam ve fotoğrafta yanında bulunan Niyazi Yıldırım da varmış. Çiğli Havaalanı'nda çalışmışlar. Ancak, paralarını alamamışlar. 10 kişi köye dönmüş. Babam ve Niyazi amca da 6 ay çalıştıktan sonra paralarını alamayınca köye dönmek için şantiyeden çıkmışlar. O sırada bir Alman pilot fotoğraflarını çekmiş. Babam ve Niyazi amca köyümüze ancak bir ayda gelebilmişler. Babam sağken, bize bu fotoğraftan söz ederdi. `Bir Alman bizim fotoğrafımızı çekti' derdi."

Köyde 2-3 ay kalmışlar. Ancak Bolu Dağı'nı geçemeceyeceklerini anlayınca vazgeçmişler. Köyden giderken de `Bizimle çalışmak ister misiniz?' diyerek 12 kişiyi yanlarında götürmüşler. Onların içinde babam ve fotoğrafta yanında bulunan Niyazi Yıldırım da varmış. Çiğli Havaalanı'nda çalışmışlar. Ancak, paralarını alamamışlar. 10 kişi köye dönmüş. Babam ve Niyazi amca da 6 ay çalıştıktan sonra paralarını alamayınca köye dönmek için şantiyeden çıkmışlar. O sırada bir Alman pilot fotoğraflarını çekmiş. Babam ve Niyazi amca köyümüze ancak bir ayda gelebilmişler. Babam sağken, bize bu fotoğraftan söz ederdi. `Bir Alman bizim fotoğrafımızı çekti' derdi."
